Ölümünün 20. yılında Mehmet Fuat’ın anısına – Sebüktay Kaan

Mehmet Fuat’la hiç karşılaşmadım. Telefonla da konuşmadım hiç!.. Epey mail yazışmamız oldu ama. Hatta bir ziyaret de planımdaydı, ilk gidişimde ziyaret edecektim. Elimde bir kitap olacaktı, sonradan hep “Gölegede Kalan..

Ölümünün 20. yılında Mehmet Fuat’ın anısına – Sebüktay Kaan
Son Güncelleme: Whatsapp

Mehmet Fuat’la hiç karşılaşmadım. Telefonla da konuşmadım hiç!.. Epey mail yazışmamız oldu ama. Hatta bir ziyaret de planımdaydı, ilk gidişimde ziyaret edecektim. Elimde bir kitap olacaktı, sonradan hep “Gölegede Kalan Kitap’’ diye anacağım kitap.

Nazım Hikmet’in 100. Yaşı için bir dizi etkinlik planlamıştım. Bir şiir dinletisi düzenleyecek ve bir de seçki şiirler yayınlayacaktım. Bunlardan detaylıca bahsetmiştim daha önceki yazılarımda.

Seçki için neler çevrilebileceğini konuşurken İsveçli sanatçı dostlarımla, laf Nazım Hikmet’in tiyatro yapıtlarına geldi ve bir tiyatrosundan bir bölümün, radyo tiyatrosu şeklinde sunulabileceğini düşündük. Hangi tiyatro olacağına gelince, biraz da oryantal olduğu düşüncesiyle Ferhad ile Şirin’de karar kıldım.

Bir taraftan da Mehmet Fuat’ın, daha detay aile anılarının da yer aldığı, birkaç yıl önce çıkmış Gölgede Kalan Yıllar’ını okuyordum. Kitabın o çalışmalar sürecinde -manevi olarak da- beni epey beslediğini söylemeliyim.

Çeviri sürecinde kimi teknik sorular da çıkıyordu. Bu soruları en iyi yanıtlayabilecek kişinin Mehmet Fuat olduğunu düşündüm. Bugün, yirmi yıl sonra doğrudan anımsayabildiğim bir soru kalmamış aklımda.

Birisi Arzen’in nerede olduğuydu herhalde. O küçük, detay soruların hepsine, hiç aksatmadan yanıt verdi Mehmet Fuat özenle. Kasım sonunda kitap çıkmış, dinleti de yapılmış bitmiş olacaktı.

Ve ben Aralık’ta, Noel tatilinde Türkiye’ye gidecek ve sevinçle, çevirdiğim Nazım Hikmet seçkisini (De mångfärgade kaprifolerna) “takdim’’ edecektim ona.

Derken bir gün bir bir mail geldi Mehmet Fuat’tan. Daha doğrusu Mehmet Fuat’ın mail adresinden ama oğlundan. Mail 15-20 kişiye gönderilmiş ortak bir maildi. Babası sağlık sorunlarından dolayı bir süre (herhalde öyle yazıyordu, bir süre) maillerimize yanıt veremeyecekti.

‘’En kötüsü’’nü düşünemiyor insan. Gönlümüz o en kötüsünü olabilirliklerin dışına itiyor hep! Gittiğimde, elbette ziyaret edebileceğimi ummuştum ben de bu yüzden.

Derken vakit geldi, İstanbul’a gittim. Gider gitmez de telefon ettim. Evdeki yardımcı yanıtladı telefonu. Durumu konuşmaya ya da bir ziyarete el vermiyordu. İşte o ‘’en kötüsü’’ ilk o zaman geldi aklıma. Beklemekten başka yapılabilecek başka bir şey yoktu.

Türkiye programımın kapsamında bir de Ankara vardı. Sevgili Mahzun Doğan Pencere’sinde şiirlerimi Türkçe ve İsveççe yayınlıyordu ve aylık şiir dinletileri düzenliyordu.

Aralık ayı dinletisine de beni davet etmişti, şiirlerimden okumam için. Seve seve kabul etmiştim elbette. Birkaç günlük ziyaretten ve güzel geçen bir etkinlikten sonra, trenle gittiğim Ankara’dan gece otobüsle dönecektim. Terminalden bir iki gazete aldım. Sanıyorum Radikal’de Murat Belge yazmıştı köşesinde… oradan okumuştum. Mehmet Fuat ölmüştü! O en kötüsü, o düşünmek bile istemediğim şey olmuştu işte!

Sanki kalakalmıştım kitabımla; coşkum yitmiş gibiydi. Bir iki dosttan başka kimseye iletemedim. Gölgede kalmıştı kitap, Mehmet Fuat’ın ölümünün gölgesinde. Onun ‘’Gölgede Kalan Yıllar’’ı gibi.

Yakınlık  

Bir de bir şey söyleyecektim ona… A’dan Z’ye Nazım Hikmet yenice çıkmıştı daha. (Mehmet Fuat, YKY, 1. Baskı, Kasım 2002) Mehmet Fuat, N. Hikmet’le ilişkili kişilerin, yerlerin vb. -hayatında çok detay bir yer almış bile olsa- ansiklopedik bir dökümünü veriyordu kitapta, kimi bilgilerle birlikte. Bence Nazım Hikmet’in o iki efsane portresinin fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök eksikti kitapta. 2. Baskıda bu eksiklik giderilebilirdi, onu söyleyecektim kaldı… söyleyemedim.

Mehmet Fuat’ta o kısacık süreçte doğrusu beklemediğim bir yardımseverlik, teşvik ve yakınlık duyumsadım. Çok büyük değildi belki yardımları ama onu yirmi yıl sonra saygıyla sevgiyle anmama yetiyor işte.

İkinci İsveççe Nazım Hikmet seçkisi yayınlandı sonra, ilkinden neredeyse yirmi yıl sonra. (Människovyer från mitt hemland) Ertesindeki bir İstanbul ziyaretinde, Orhan Veli Şiir Evi’nin kurucusu sevgili Şeref Özsoy’u ziyaret etmiştim, sahaf BitapKitap’ta. “Senin bu Nazım Hikmet çevirileriyle bir imza günü düzenleyelim’’ dedi.

@BitapKitap ve kitantik.com Pandemi sürecinde geliştirdikleri online imza günleriyle, müthiş bir beceri göstererek kitapseverlere ulaşmayı başardılar ve bu tarz giderek kalıcılaştı da üstelik.

Şeref, dedim İsveççe küçük bir dil, kim ne yapsın İsveççe kitabı Türkiye’de! ‘”ayır dedi öyle düşünme, Nazım Hikmet’in değişik dillerde yayınlanmış kitaplarını edinen koleksiyoncular var, meraklıları var… Satarız!’’ Tamam dedim, sen öyle diyorsan… Ve yaptı dediğini. Nasıl geçti dedim, ‘’ortalamamızın üzerindeyiz!’’ diye yanıtladı keyifle. Hiç ummuyordum, sevindim.

Varınca kitapları ve isim listesini koydu önüme.

Mehmet Fuat’ı andım sevgiyle kitapları imzalarken. Bugün 16 Şubat onun doğum günü…

Gölgede kalan kitabı.

(SK/EMK)

Kaynak : Bianet.org

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.